TARİHSEL VE EVRİMSEL BİR BAKIŞLA ALDATMANIN DİNAMİKLERİ

TARİHSEL VE EVRİMSEL BİR BAKIŞLA ALDATMANIN DİNAMİKLERİ

Doğan Şahin

Tanım ve önemi

Bu yazıyı yazmadan evvel X’te aldatma konusunda bir yazı yazacağımı belirtip, takipçilerime bu konuda neyi merak ettiklerini sordum ve yazımı bu sorular çerçevesinde şekillendirdim.

Aksini konuşmadıkça çiftler birbirlerine şöyle bir söz vermiş sayılırlar: “Senden başka birine romantik veya erotik bir ilgi duymayacağım ve böyle bir ilişkiye girmeyeceğim”. Aldatma karşı tarafa böyle bir söz verilmiş olmasına rağmen böyle davranmamış dolayısıyla karşı tarafı kandırmış olmak anlamına gelir.

Aldatmanın ve saklamanın psikolojik nedenleri

Aldatan kişilere nedeni sorulduğunda; erkekler daha çok “yeni bir deneyim, başkasını merak etme” derken kadınlar sıklıkla “çok değer verildiğini ve çok arzulandığını yeniden deneyimleme arzusu” olduğunu söylerler. Bu birçok durumda aldatmanın nedeni hakkında fikir verse de bir rasyonalizasyon da olabilir. Yani kişi gerçek nedenini bilmediği bilinçdışı motivasyonlarını böyle açıklıyor olabilir.

Aldatma ile ilgili önemli bir husus da aldatanın eski ilişkisini bitirmemesidir. Yani genellikle başka biri(leri)ne ilgi duyup ilişki yaşarlar ama bunu eşlerinden saklayarak onunla da ilişkilerini sürdürürler. Bu aldatma davranışını daha da karmaşık hale getirir.

Başka birine ilgi duyduğunda, âşık olduğuna partnerinden ayrılsa herkes için daha kolay olacakken hem yeni ilişkisini hem de eski ilişkisini sürdürmek istemenin altında ne yatıyor olabilir? Hem aldatmanın hem de bu tutumun dinamiklerine bir göz atalım.

Ayrılma- bireyleşme sürecinin tamamlanmamış olması: Bazı kimseler için eşinden ayrılmadan başkalarıyla olmak anneyle ilişkinin bir tekrarı anlamına gelebilir. Ayrılma-bireyleşme döneminin bir aşamasında çocuk, sık sık annesinin yanına dönmek kaydıyla, kendi başına dünyayı tanımaya çalışmaktan zevk alır. Kendi kendisine oynar, etrafı inceler, anneden biraz uzaklaşır ama sık sık geri dönüp anneyi kontrol eder.  Ayrılma bireyleşme sürecini tamamlayıp, bağımsız bir birey olamamış kişilerde böyle bir patern bu anlama gelebilir.

Bazıları için ise bunun nedeni yeni ilişkiye henüz ne kadar güvenebileceğini bilmemek olabilir. Nitekim bazı kişiler bir süre sonra boşanıp yeni ilişkileri ile beraber olurlar.

Eşinin gözünde değerli biri olarak kalma arzusu: Birçok kişide ayrılmak istediği halde başkasına ilgi duyduğunu ya da bir ilişkisi olduğunu söylememek, karşı tarafın zihninde kendisine dair imgeyi koruma isteğinden kaynaklanır.   Bu kişiler eşlerini ya da sevgililerini aldatsalar hatta ayrılmak isteseler bile bunu eşlerine söylemez, onun kendilerini bırakmalarını isterler. Çünkü karşı tarafın gözünde sözünde durmayan, kalitesiz, onursuz biri olmak istemezler. İsterler ki ayrılsalar da o kişi hala ona saygı duysun ve öfkelenmesin. Bu insanlar kendilik tasarımı çok kırılgan kişilerdir. Kendilerini suçlu, kabahatli, yanlış görme eğilimleri çok fazladır, birinin kendisini kötü görecek olması, kendisine kızgın olması kendilerinin de benlik algısını bozduğundan bunu engellemeye çalışırlar.

Güvenlik- yenilik ya da sadakat-macera çatışmaları: İleride ele alacağımız gibi insanın temel eğilimlerinden biri olan yenilik ve macera arayışı ile eldeki güvenli şeyden vaz geçmeme biçimindeki çatışma aldatmanın psikolojik nedenlerinden birini oluşturur.

Ödipal nedenler: Karşı cinsten ebeveyne bilinçdışı olarak çocuksu cinsel arzusu devam eden bir kişi, evlendikten sonra, giderek eşini daha çok ebeveynine benzetmeye başlarsa ona karşı arzusu da azalmaya başlar. Böyle bir erkek, eşi ne kadar çok annesine benzerse ona o kadar çok değer verir ve bağlanır ama o oranda da cinsel arzu duyamaz olur. Eşine cinsel arzu duymak annesine cinsel arzu duymak gibi geldiğinden yoğun suçluluk duygularına neden olur. Aynı şey bir kadın için de geçerlidir. Bu şekilde babasına bilinçdışı arzusu devam eden bir kadın, eşini babasına benzettikçe ona daha çok hayranlık ama daha az arzu duyacaktır. Bu çatışmanın içine düşen kişiler sıklıkla çok değer vermedikleri, saygı duymadıkları, sadece cinsel arzu duydukları kişilerle çeşitli düzeylerde cinsel yakınlık kurarlar. Böylelikle biri hayranlık duyulan, değer verilen ama arzulanmayan, diğeri çok beğenilmeyen ama arzu duyulan olmak üzere yakınlıklarını ikiye bölmüş olurlar.

Öfke- kızgınlık, intikam arayışı: Bazen eşine çeşitli nedenlerle kırgınlığı ve kızgınlığı olan biri, onu affedebilmek için, ona olan öfkesini yatıştırabilmek için gıyabında ondan intikam alabilir. Ancak bundan sonra eşiyle bir nevi barış oluşturacağını düşünebilir. Yani bazı kimseler için aldatmanın anlamı, eşini affedebilme isteğidir.

Aldatan ebeveynle özdeşim: Bazıları için en önemli neden özdeşim olabilir. Annesini aldatan bir babayla ya da babasını aldatan bir anneyle yapılan özdeşim, aynı şeyi yaparak tamamlanır. Kişi neden yaptığını bilmeden sadece babasını ya da annesini tekrarlıyor, böylelikle kendisine onun gibi olmak istediği babası ya da annesi olduğunu gösteriyordur.

Yakınlık sorunları: Bir başka neden ise bazıları için evliliğin aşkı öldürmesidir. Bazı kuramcılar her kavuşmanın, aşk nesnesini tanımanın, fanteziyi ve arzuyu öldüreceğini ileri sürseler de bana göre işin aslı başkadır. Bence bu kuramcılar kendi deneyimlerini genelleyen narsisistik kişilerdir. Ve esas problemleri yakınlaşamamalardır. Bu kimseler hayranlık uyandıran imgeleri yakından bakınca bozulur, kusurları ortaya çıktığında artık o kadar beğenilmezler diye kendilerini açamazlar. Öte yandan diğerini belli bir miktardan fazla merak etmediklerini fark ederler. Bu durumda kurdukları yakınlık içinde rahat edemedikleri bir hapishaneye dönüşür ve zannederler ki evlendiler ya da çok yakın oldular diye arzuları bitti.  Oysa arzuyu bitiren şey yakınlık kuramamış olmaları gerçeğidir. Bu gerçekle yüzleşmek yerine benzer sorunları olan kuramcıların tezlerini benimser ve kabahati yakınlığa ya da kavuşmaya yıkarlar. Sonra da sanki bir sonrakinde olacakmış gibi yeni girişimlerde bulunurlar ama aynı döngü tekrarlayıp durur. Her döngüde de kendi tezlerine daha çok inanırlar.

Aynı kişilerdeki bir başka sorun da ancak aşırı idealize edilmiş bir kişiye aşık olmalarıdır. Bu kişilerde evlenmek ya da birliktelik partnerini tanıdıkça zihinlerindeki ideal imge yıkıldığı için de aşkları biter. Yani kusurları olan birini sevemezler.  Kendilerindeki sevememe sorunuyla yüzleşmek yerine bu sefer “doğru kişiyi” yani “kusursuz partneri” aramak üzere yeniden yola çıkarlar.

Aldatılmak neden insanı incitir?

İnsanın sevdiği kişinin başka biriyle cinsel yakınlık yaşamasının insanı neden bu kadar çok incittiğini açıklamak zordur. Neden başka bir paylaşıma ya da yakınlaşmaya karşı aldırışsız olabilirken, cinselliğe karşı daha hassas olunuyor? Mesela kişinin eşi başka birine rüyasını anlattığı zaman da çok mahrem bir şeyini paylaşmış olduğu halde çoğu insan bundan rahatsız olmaz veya insanın eşi çok önem verdiği bir hayalini ya da projesini başka birine anlattığı zaman da çoğu eş rahatsız olmaz ya da en azından aldatılmış gibi hissetmez.

Cinselliği özel kılan şeyin tam olarak ne olduğunu söylemek pek kolay olmasa da şöyle bir hipotez ileri sürebiliriz.

İnsanlar başlangıçta cinselliği mahrem bir şey olarak yaşamıyorlar, sürü içinde, diğer aile bireylerinin yanında çiftleşebiliyorlardı. Çünkü çiftleşme sırasında sürü güvenliğinden uzakta olmak riskli bir şeydi. Ancak yerleşik hayata geçtikçe ve insanların özel alanları oldukça, çiftleşme giderek mahrem ve gizli bir eyleme dönüştü. Muhtemelen bunun nedeni çiftleşmenin yerini giderek sevişmeye bırakmasıydı. Yani insanlar daha uzun sürelerle sevişiyorlar, tutku ve fantezilerini giderek daha çok paylaşıyorlardı. Bu tutku ve fantezilerin iki kişi arasında paylaşılması ilişkiyi daha özel yaptıkça cinsel yakınlık, diğer paylaşımlardan daha özel ve mahrem bir şey olarak algılanmaya başladı.

Dolayısıyla aldatılmak bu özel ve mahrem alanın dışarısında bırakılmak, dışlanmak, bu özel şey için tercih edilmemek gibi insanın en büyük ruhsal acılarını harekete geçiriyor olabilir.

Ek olarak elbette kendi yavrularına sahip olmak ve kendi yavrularını büyütmek arzusu eşinin başkalarıyla cinsel deneyim yaşamasından duyulan rahatsızlığın bir başka dinamiğini oluşturur.

Evliliklerde aldatma ne kadar yaygın? 

Ülkeden ülkeye değişse de dünya üzerinde aldatma oranı evli çiftler arasında %20 ile %60 arasında olduğu tahmin edilmektedir.

Batılı modern ülkelerde aldatma oranı daha fazla iken daha muhafazakâr ve geleneksel ülkelerde aldatma oranı daha düşüktür. Sanki aldatma daha az kınan ve kabul edilebilir bir şey olarak algılandıkça aldatan kişilerin sayısı artıyor gibi görünüyor.  Mesela daha geleneksel ve daha homojen bir toplum olan Peru’daki aldatma oranı, oldukça kozmopolit ve heterojen bir ülke olan Brezilya’daki aldatma oranının yarısı kadardır.

Türkiye’de ise erkeklerin %15-25, kadınların ise %5-10 oranında aldatma yaşadığı belirtilmektedir.

İnsansı primatlara ilişkiler

Primatlarda tek eşlilik diğer memelilere oranla daha yaygın olmakla birlikte, yine de nadirdir.  Primat türlerinin ancak %25 kadarında tek eşlilik vardır.  Bu türler arasında, lemurlar, gibbonlar ve bazı Amerika maymunları gibi türler bulunur​. Ancak bu türler arasında da mutlak cinsel sadakat genellikle yoktur.  Birçok türde, çiftleşme dönemleri dışında, başkalarıyla ekstra çiftleşmeler görülür.

Bize daha yakın olan şempanzeler ve bonobolarla da % 98-99,  Orangutan ve gorillerle ise % 97 oranında ortak genlere sahibiz..

Şempanzeler genellikle büyük sosyal gruplar halinde yaşar ve grup içinde fiziksel güç ve ittifaklar tarafından belirlenen hiyerarşide yüksek rütbeli olan erkekler, çiftleşme konusunda daha fazla avantaja sahiptir. Eş seçimini dişiler yapar ancak dişiler genellikle yüksek rütbeden, sağlıklı, güçlü erkekleri tercih ederler.

Yüksek rütbeli erkekler fazla seçenekleri olduğundan tek eşe bağlanmamayı tercih ederken, daha düşük rütbeli erkekler çiftleşme şanslarını artırmak için uzun vadeli bağlar kurmayı tercih ederler.

Şempanzelerde sürü içinde erkekler daha baskınken bonobolar anaerkildir. Dişiler sosyal yapıda merkezi bir rol oynar ve genellikle erkeklerden daha fazla nüfuza sahiptir.

Bonobolar, çatışmaları cinsel ilişkiyle çözmeleriyle ünlüdür. Her türlü sorunu veya gerginliği cinsel ilişki kurarak çözerler. Topluca herkesin en yakınındakiyle cinsel ilişki kurduğu bir ritüeldir. Bu ilişkilerde cinsiyet ayrımını ve kuşak farkını da çok önemsemezler. Cinsel ilişki, topluluk içinde barışı koruma yanında sosyal bağları güçlendirmek, ittifaklar kurmak veya gerginlikleri azaltmak için kullanılır.

Goriller ise bir erkek (gümüş sırtlı) ve birkaç dişi ile onların yavrularından oluşan küçük gruplar halinde yaşarlar. Gümüş sırtlı, grubun lideri ve koruyucusudur.  Gümüş sırtlı erkekler, grup içindeki en yüksek statüye sahiptir ve çiftleşme hakkına sahip olan tek erkektir. Grup içinde genç erkekler (siyah sırtlı) de bulunabilir, ancak bu genç erkekler  çiftleşme şansına sahip değildir ve zamanla gruptan ayrılarak kendi harem grubunu kurmaya çalışırlar.

Orangutanlar daha yalnız bir yaşam sürdürürler. Yetişkin erkekler ve dişiler, büyük orman alanlarında kendi başlarına dolaşırlar. Dişiler, yavrularıyla birlikte vakit geçirir, ancak yetişkin erkeklerle olan etkileşimleri sınırlıdır.

Yetişkin erkek orangutanlar arasında belirgin bir hiyerarşi bulunur. Büyük ve dominant erkekler, genellikle dişilerle çiftleşme konusunda önceliklidir.  Dişi orangutanlar, genellikle güçlü ve dominant erkekleri tercih ederler.

Özetle bize çok yakın türlerin hiçbirinde tek eşlilik yoktur.

Primatlarda kıskançlık  

Şempanzeler arasında çiftleşme rekabeti yoğundur. Erkekler, dişilerin ilgisini çekmek ve çiftleşme fırsatlarını artırmak için sık sık birbirleriyle rekabet ederler. Bu rekabet, kıskançlık duygularını ve diğer erkeklere karşı koruyucu davranışları tetikleyebilir.

Yüksek rütbeli erkek şempanzeler, çiftleşme partnerlerini korumak için yoğun çaba sarf ederler. Bu, diğer erkeklerin dişilere yaklaşmasını engelleme ve dişileri savunma davranışlarını içerir. Keza goriller, madriller ve babunlarda dominant erkekler, başka erkeklerin kendi dişileri ile çiftleşme girişimine saldırganlıkla yanıt veririler.

Ancak primatlar arasında mevcut partneri dışında başka biriyle cinsel ilişki yaşayan bir bireye yönelik sosyal bir ceza veya dışlama mekanizması yoktur. Başkalarının cinse ilişkisinden rahatsız olma sadece dominant erkeklerin kendi genlerini yayma ve soylarını koruma istekleri çerçevesinde gerçekleşir.

İnsanda Kıskançlık

Kıskançlık, insani ilişkilerde yaygın bir duygu olup hem biyolojik hem de kültürel faktörlerden etkilenebilir. Otto Kernberg gibi bazı yazarlar, heteroseksüel aşkın doğası gereği kıskançlık içerdiğini savunur. Ancak kıskançlığın kültürel veya biyolojik temelli olup olmadığına dair farklı görüşler ve araştırmalar vardır.

Poliandri veya polijininin olduğu toplumlarda bu ilişkilerin sürdürülebilmesi kıskançlığın başa çıkılmaz veya yönetilemez bir şey olmadığını düşündürmektedir.  Öte yandan günümüzde açık ilişki modeli giderek yaygınlaşmakta, insanlar beraber oldukları kişilerin başkaları ile beraber olmasına da aldırmamaktadırlar.  Bu verilere karşın gene de kıskançlığın mevcudiyeti de ayrı bir gerçek olabilir.

Biyolojik perspektiften bakıldığında, partnerin sadakatini sağlama ve diğer bireylerle cinsel ilişki kurmasını engellemeye çalışma olarak kıskançlık, üreme ve kendi genlerini sürdürme eğiliminin bir sonucu olabilir. Yani kendi genlerini sürdürmek için kıskançlık gösteren bireyler evrimsel olarak daha avantajlı olmuş olabilirler.  Bazı araştırmacılar, polijinik toplumlarda kıskançlık duygusunun mevcut olduğunu ancak kültürel normlar ve ritüeller yoluyla kontrol altında tutulduğunu belirtirler. Bu toplumlarda kıskançlık, daha büyük toplumsal yararlar uğruna tolere edilen bir duyguya dönüşmüş olabilir. ​

Kültürel perspektiften ise aldatılmak hem aptal yerine konmuş olmak hem de beğenilmemiş, tercih edilmemiş olmak biçiminde algılandığından toplum içinde kişinin değerini düşüren, küçümsenmeye yol açan bir şey olduğundan rahatsızlık yaratıyor olabilir.

Tek eşliliğin tarihi

Monogami ve sadakat, insan evrimi boyunca belirli koşullar altında gelişmiş gibi görünüyor.  Araştırmalar, yavru katliamı riskinin, insanlarda ve diğer primatlarda monogaminin evrimindeki ana itici güç olduğunu öne sürmektedir. Erkekler, dişilerini ve yavrularını diğer erkeklerin saldırılarından korumak amacıyla dişilerine daha yakın kalma ve onları koruma arzularının zamanla uzun süreli birlikteliklere dönüştüğü düşünülmektedir.   Bu, yavruların hayatta kalma olasılığını artırır ve böylece erkeklerin genlerini gelecek nesillere aktarma şansını yükseltir​

Ek olarak monogamik olmayan türlerde kızışma dönemlerinde ortaya çıkan   kavgalar, yaralanma ve ölümlere neden olmaktadır. Monogami, sürüleri çiftleşme hakkı için yapılan kavgalardan ve istikrarsızlıktan korur.

Sonuç olarak, insanda monogami, muhtemelen çeşitli evrimsel baskılar altında gelişmiş karmaşık bir sosyal sistemdir.

Monogami dışında ilişki biçimleri.

İnsanlar arasında şu anda en yaygın ilişki biçimi monogami olsa da başka ilişki biçimleri de mevcuttur:

  1. Poligami:
    • Polijini: Bir erkeğin birden fazla kadınla evli olduğu evlilik modeli. Tarihsel olarak birçok toplumda monogamiden daha yaygındı günümüzde oranı azalmış olsa da halen birçok Arap ülkesinde, birçok Afrika ülkesinde ve ABD’de bazı Mormon topluluklarında uygulanmaktadır.
    • Poliandri: Bir kadının birden fazla erkekle evli olduğu evlilik modeli. Daha az yaygındır ancak bazı topluluklarda, özellikle kaynakların sınırlı olduğu yerlerde görülür.
  2. Açık Evlilik: Çiftlerin karşılıklı rızayla diğer insanlarla romantik veya cinsel ilişkiler yaşadığı evlilik türüdür. Eşler arasındaki anlaşmalar doğrultusunda bu ilişkiler sürdürülür.
  3. Çoklu Partnerlik (Polyamory): Birden fazla romantik veya cinsel partnerle ilişkilerin sürdürüldüğü, tüm tarafların bu durumu bildiği ve kabul ettiği ilişki modelidir. Polyamory, genellikle dürüstlük ve şeffaflık temelinde yürütülür.
  4. Grup Evliliği: Birden fazla kadının ve birden fazla erkeğin aynı anda evli olduğu, her bireyin birden fazla eşe sahip olduğu evlilik modelidir. Tüm üyeler ortak bir aile yapısı içinde yaşar ve çocukları birlikte büyütürler.
  5. Seri Monogami: Bir kişinin yaşamı boyunca arka arkaya birden fazla monogamik ilişki yaşadığı evlilik modelidir. Boşanma ve yeniden evlenme durumları bu kategoriye girer.

Poliandri  

Poliandri kaynakların sınırlı olduğu, tarım arazilerinin yeterince verimli olmadığı Himalayaların etrafındaki yüksek rakımlı yerler olan Tibet, Nepal ve Kuzey Hindistan gibi bölgelerde yaygındı. Bu bölgelerde özellikle erkek kardeşlerin tek bir kadınla evlenmesi biçiminde uygulanıyordu.

Ancak Güney Hindistan’da Toda’lar gibi bazı Hint kabilelerinde ve Nijerya’daki bazı kabileler de poliandri uygulamıştır. Bu topluluklarda bir kadın kardeş olması şart olmayan birden fazla erkekle evli oluyordu.

Günümüzde Tibet’te ve Nepal’ın dağlık kesimlerinde erkek kardeşlerin tek bir kadınla evlenmesi biçimindeki poliandri halen mevcuttur.

Poliandri, her ne kadar nadir bir evlilik modeli olsa da tek eşlilik veya erkeğin birden fazla kadınla evlenebildiği ama kadınların tek eşli olduğu şeklinde sadece iki model olmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Özellikle de sosyal bir norm olduğunda erkeklerin de aynı kadını paylaşmakla ilgili ciddi bir sorun yaşamadıklarını göstermesi bakımından oldukça anlamlı bir örnektir.

Anlaşılıyor ki insan doğası, tek bir evlilik ya da ilişki modelini zorlunlu kılmıyor; belli ekonomik, sosyal ve kültürel koşullarda oldukça farklı modeller ortaya çıkabiliyor.

Özel mülkiyetle monogami ve aldatma yasağı arasındaki ilişki.

Sadakatsizlik veya aldatma uzun yıllar boyunca ağır cezası olan bir suçtu. Ama başlangıçta erkeklerin başka kadınlarla beraber olmalarının yasal ve meşru olduğu çok sayıda seçenek vardı. Yani aldatma yasağı başlangıçta kadınlar için çok ağır bir ceza konusu iken erkekler için sadece evli bir kadınla beraber olmaları durumunda suç oluşturuyordu.

Birçok toplumda aldatma ölümle cezalandırılıyordu. Halen de kimi İslam ülkelerinde ölümle hatta taşlanarak öldürülmekle cezalandırılıyor.

Engels evlilik dışı ilişkilerin şiddetle cezalandırılmasını, özel mülkiyetin gelişmesinden sonra erkeklerin miraslarını bırakacakları çocukların gerçek babaları olduğundan emin olmak istemelerine bağlar.

Bazı antropologlara göre insan topluluklarında anaerkil düzenler ve egzogami daha yaygındı.  Yani kadınlar klan dışı erkeklerle ilişki kurar ve onlardan çocuk yaparlardı.  Çocuklara “babalık” görevini ise dayılar ve annenin erkek akrabaları yerine getirirdi.

Özel mülkiyetin yaygınlaşmasıyla erkekler mallarını, tarlalarını miras bırakacakları çocuklarının babaları olup olmadıklarından emin olmak istedikleri için katı kurallarla kadınların evlilik dışı ilişkilerini yasaklamak istediler. Kadınlara tek eşliliğin ceza yoluyla dayatılmasına karşın epeyce uzun süre erkekler evlilik dışı ilişkilerini veya çok eşliliği sürdürdüler. Erkekler birden fazla kadınla evlenebiliyor ya da kölelik, cariyelik gibi uygulamalarla başka kadınlarla da beraber olabiliyorlardı.

Günümüze dek yapılan çeşitli çalışmalar   Engels’in aile ve özel mülkiyete dair tüm görüşlerini desteklemese de özel mülkiyetin ortaya çıkışının, mülkün güvenli bir şekilde devrini sağlamak için monogaminin ve ataerkil yapıların güçlenmesine katkıda bulunduğu fikrini desteklemektedir. Keza birçok anaerkil toplumun, tarım öncesi avcı-toplayıcı yaşam tarzında var olduğu ve tarımın yaygınlaşmasıyla birlikte ataerkil yapıların güçlendiği gözlemlenmiştir.

Aldatmaya eğilimi daha fazla ve daha az olan kişilikler.

Aldatma eğilimi en fazla olan kişilikler histriyonikler, antisosyaller, borderlinelar ve narsisistiklerdir.

Aldatma ihtimali en az olanlar ise obsesifler, şizoidler ve bağımlı karakterlerdir.

Histriyonikler partnerlerine sadık kalmakta en çok zorlanan insanlardır. Histrionikler, ancak başka biri tarafından arzulandıklarında kendilerini değerli ve özel hissederler.

Bir yandan kendilerini değerli hissetmeye çok ihtiyaçları vardır bir yandan da bunu sadece başkası tarafından arzulandıklarında deneyimlerler. Bir başka sorunları ise nesne sürekliliğinde sorun yaşamalarıdır. Yani  kendisini seven kişi yanında olmadığı zaman, araya fiziksel mesafe girdiği zaman, o sevgiyi ve yakınlığı yeterince hissetmezler. Kendisini ilgisiz kalmış, kimsenin ilgilenmediği biri gibi hissederler, dolaysısıyla kendilerine ilgi gösterecek birini ararlar ve oldukça flörtöz olduklarından da kolaylıkla bulurlar.

Antisosyaller de pek sadık kalamazlar zira parterinin bu duruma üzüleceğini önemsemedikleri gibi birlikte oldukları kişinin beklentilerini ciddiye almazlar. Dolaysısıyla aldatmayı engelleyici bir etken olan “başkalarının bundan zarar göreceği ve yıpranacakları fikri” antisosyallerde çalışmaz.

Borderline Kb vakalarının cinsel yaşamları çok büyük farklılıklar ve değişiklikler gösterir. Dolaysısıyla bu yazacaklarım tüm borderline kb vakaları için geçerli değildir. Borderline Kb vakalarının aldatma davranışlarının ardında birkaç etken vardır. Birincisi borderline kb vakalarında da nesne sürekliliğinde sorun vardır. İkincisi kendilerini iyi hissetmeleri, başka birinin onlara iyi davranmasına çok bağlıdır. Histriyoniklerdekinden farklı olarak karşı tarafın ilgisinin her zaman romantik ya da erotik olması gerekmez ama kendilerini iyi hissetmek için bu tür ilgilere de açıktırlar.

Narsisistiklerde aldatmanın sık görülmesinin nedenleri şunlardır. Başka birini etkilemeyi severler, çoğunla karşı tarafın kendi yeteneklerine, başarılarına, zeka ve birikimine hayranlık duymasını isteseler de erotik veya romantik bir ilgi de ilgilerini çekebilir.

Ek olarak bir ilişkiye bağlanmış, özgürlüğünü kaybetmiş gibi hissetmekten rahatsız olurlar. Bazen aldatma davranışı sırf kendisini özgür olduğuna  inandırmayı amaçlar.

Pek aldatmayan kişiliklere bakacak olursak, şizoidler insanlarla yakınlaşmaktan, flört etmekten hoşlanmadıkları için aldatma davranışı da pek göstermezler. Ancak bazen aldatmayı çok önemsemedikleri için önemsiz bir iş olarak gördükleri bu eylemi yapabilirler de.

Bağımlı kişiler partnerlerine bağımlı olduklarından başkalarına ilgi duymazlar ama daha alt düzey bağımlılar, mesela borderline kişilik örgütlenmesi gösteren bağımlılar, ilgi ihtiyaçlarının fazla olmasından dolayı eşlerini aldatabilirler.

Obsesifler bu işi etik dışı buldukları için ve ahlaka aykırı buldukları şeyleri yapmaları kendileri için zor olduğu için pek aldatmazlar.

Öte yandan beş faktörlü kişilik modeline göre, düşük sorumluluk, yüksek dışadönüklük, düşük uyumluluk, yüksek nörotisizm ve düşük açıklık gibi   özellikler aldatma eğilimini artıran özellikleridir.

Biyolojik faktörlere gelince araştırmalar, yüksek testosteron seviyelerinin aldatma eğilimi ile ilişkili olabileceğini göstermektedir. Yüksek testosteron seviyesine sahip erkeklerin, daha fazla cinsel partner arayışında olma ve sadakatsizlik eğilimlerinin yüksek olma olasılıkları daha fazladır​

Ovülasyon döneminde kadınların daha fazla cinsel ilgi arayışında olabileceğini ve bu durumun sadakatsizlik riskini artırabileceğini bildirilmektedir.

“Aşk hormonu” olarak da adlandırılan oksitosin seviyelerinin yükselmesi, bireylerin partnerlerine karşı daha bağlı ve sadık hissetmelerine yardımcı olurken, oksitosin düzeylerinin düşük olması ya da oksitosin reseptörlerinde sorunlar olması, sadakatsizlik eğilimlerini artırabilir​. Özellikle erkeklerde, yüksek vazopressin seviyeleri daha güçlü bağlanma ve sadakat ile ilişkilendirilmiştir. Vazopressin seviyesi düşük erkeklerde aldatma davranışına daha sık rastlanır.

Hormonal değişiklikler ve diğer biyolojik etkenler bazı kimselerde aldatma eğilimini artırabilir ancak her davranış gibi aldatma davranışı da çoklu etkenler tarafından belirlenir. Unutulmamalıdır ki her insan davranışı gibi aldatma davranışı da biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler tarafından belirlenir.

Gelecek 

Bütün dünyada evlilik ve ilişki süreleri kısalıyor, boşanma oranları artıyor. Bu da istikbalde ömür boyu birliktelikler olsa da oranının giderek azalacağını gösteriyor.

Sanki partner bulma kolaylığı ve ilişkilere fazla yatırım yapmamanın yaygınlaşmasıyla açık ilişkilerin oranı giderek artacakmış gibi görünüyor. Böyle olunca da aldatma denen bir durum, bugünkü anlamıyla aldatma olmaktan çıkacaktır.

SONUÇ

İnsanın tarih boyunca deneyimlediği evlilik ve ilişki biçimlerine bakacak olursak, insanın doğası gereği zorunlu olarak ortaya çıkan bir evlilik ya da ilişki modeli yoktur. İnsanda monogamik eğilimler de mevcuttur daha fazla partnerle birlikte olma isteği de mevcuttur. Her ikisine de uyum sağlayıp mutlu olabilen geniş bir kitle olabildiği gibi bu çerçevelerde huzurlu ve mutlu olamayıp başka arayışlarda olan insanlar da vardır.

Yakın ilişkilerde çiftler kişilik özelliklerine ve yetiştikleri kültürlere göre az veya çok şöyle çatışmalar yaşarlar.

  1. Bağımlılığa karşı özerklik. Bağımlılık özellikleri fazla olan bireylerde daha fazla olmakla beraber bu çatışma, insanların çoğunda vardır. Yani kişiler bir yandan birine bağlanmak, onunla uzun kalıcı bir yakınlık kurmak isterken bir yandan da özerk ve bağımsız olmak isterler.
  2. Güvenliğe karşı arzu: Bir yandan güvendiği biriyle istikrarlı, kalıcı bir ilişki sürdürme isteği ama öte yandan da tutku ve arzu arayışı biçimindeki çatışma da oldukça yaygındır. Birçok yazara göre güven ve istikrarla tutku ve arzu arasında negatif bir ilişki vardır. Bu fikre çok katılmamakla beraber bazı kimselerde güven isteği ve tutku arayışı arasında bir çatışma olduğunu düşünüyorum. Bu çatışmanın bir benzeri de sadakatle, macera arayışı arasında vardır.
  3. Kendini bırakmaya karşı kontrolü elinde tutma isteği: Hemen tüm ilişkiler aynı zamanda güç ilişkileridir. İnsanlar bir yandan ilişkide daha baskın olmak, kontrolü elinde bulundurmak isterlerken bir yandan da kontrol çabasını bırakmak ve kendisini başkasının ellerine teslim etmek isteyebilir ya da bunlardan korkabilir. İlişki içinde güç dengeleri ve kontrol mücadelesi, kimin kararları verdiği ve kimin daha fazla söz hakkına sahip olduğu konularında yaşanan çatışmalar da oldukça yaygındır. Özellikle başkasına uymaktan, onun beklentilerine göre yaşamaktan korkan bireylerde, aldatma davranışı buna karşı bir isyanı gösteriyor olabilir.

Bu türden çatışmalar kişiler farkında olsun veya olmasın kaçınılmazdır. Bu çatışmalar çoğunlukla bilinçdışıdır ve kültür tarafından etkilense de bireylerin geçmiş deneyimlerinden, bağlanma stillerinden ve kişisel dinamiklerinden kaynaklanır ve bu çatışmalar bir ilişkinin aldatma ile sonuçlanmasına neden olabilir.  Ancak bu çatışmalar büyük oranda bilinçdışı olsalar da farkına varılamayacakları anlamına gelmez. Profesyonel destek yanında bu konuda çaba sarf etmenin de oldukça yararlı olabileceğini düşünüyorum. Öte yandan çiftler eğer birlikte yürümek ve ilişkilerini sürdürmek istiyorlarsa bu konuda beraberce çaba sarf edebilir ve bu tür çatışmalarını fark edip onlara karşı daha bilinçli bir tutum alabilirler.

Dolaysısıyla insanlar, “hangisi daha iyi, daha sağlıklı” diye düşünmek yerine “hangisi ile daha huzurlu ve mutlu olurum” diye düşünseler kendileri için daha hayırlı olabilir.

Uzun süreli tek eşlilik daha derin, daha yoğun bir ilişki ve bağlanma anlamına gelirken, sık değişen çoklu ilişkiler, daha çok deneyim ama daha yüzeysel ilişkiler anlamına gelir.

Karşı tarafı kandırmak, aldatmak olmadıktan sonra herkese gönlüne göre ilişkiler dileyip yazımızı bitirelim.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*